Kurtulmuş’tan dikkat çeken ‘af’ açıklaması
– ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’ye yönelik son tavırlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son dönemde yaşadığımız krizin genel, ekonomik ve siyasi şartlardan kaynaklanan bir tarafı olduğu gibi, bir de maalesef Sayın Trump’ın ve ABD’nin şu anki mevcut yönetiminin tavrından kaynaklanan tarafları var. Öncelikle saydığımız üç temel nedene bakmak gerekiyor, Türkiye-ABD arasındaki bu gerginleşmede… Bunlardan ilki, dünya yeni bir politik sürece giriyor. Çok daha sert bir siyasal kutuplaşmanın yaşanacağı döneme giriyoruz. Bu sadece bölgemiz için değil bütün dünya için geçerli bir durumdur. İkincisi, bu siyasal kutuplaşmanın getirdiği bir ekonomik kutuplaşma… Önce siyasi kutuplaşma gerçekleşti, Suriye ölçeğinde vekâlet savaşları üzerinden Amerika ve Rusya’yı karşı karşıya getiren bir süreç yaşandı. Şimdi ticaret savaşları başladı ve şu anda bir tarafında ABD’nin, diğer tarafında Çin’in olduğu iki kutuplu bir ekonomik kutuplaşma gerçekleşti.
– Amerika ne yapmak istiyor?
Özellikle Trump yönetiminin akıl almaz politikaları sonucu ticaret tamamen güç savaşları hâline dönüştü ve ekonomik iş birlikleri üzerinden dünya barışına katkıda bulunmak yerine güç savaşları üzerinden küresel rekabeti ve çatışmayı artıracak bir sürece doğru iteklendi. İşin ikinci ayağı da bu güç savaşının yol açtığı ekonomik kutuplaşmadır. ABD Türkiye’ye karşı bu tavrı ortaya koyarken aslında Türkiye üzerinden dünyadaki farklı ülkelere ve bölgelere de bir mesaj vermeye çalışıyor, “Tarafınızı seçin. Benden misin, karşımda mısın?” diyor ve eski, iki kutuplu dünyanın ABD’sinin yaklaşımlarından birini üstelik son derece kaba bir üslupla ortaya koyuyor. Siyasi ve ekonomik bu nedenlerin yanında üçüncü bir nedeni görmezsek sorunu bütünüyle anlamamız mümkün olmaz, o da işin teolojik tarafıdır. Yani Amerika Birleşik Devletleri’nde Trump’ın yönetimine hâkim olan Evanjeliklerin giderek Amerikan sistem içerisinde güçlerini artırması, İsrail’deki yayılmacı Siyonist hükümetin hazır ABD’yi burada, bölgede bulmuşken altın vuruş yapmak için ABD’den bir şekilde istifade etmek ihtiyacı. Trump’ın büyükelçiliği Kudüs’e taşıma kararı bu teolojik yaklaşımın siyaseti bir şekilde esir almasının sonucudur. Maalesef “kendi iddialarıyla söylersek; süper güç” ABD, azınlık bir Siyonist Hıristiyan mezhebinin ve İsrail lobisinin etkisinde kaldı.
– Türkiye ne yapacak bu dönemde?
Türkiye olarak yapacağımız şey, bu olup-bitenleri doğru okumak ve rasyonel bir şekilde hareket etmektir. Şunu da vatandaşlarımızın rahatlaması açısından söylüyorum: Yani bu genel tablonun dışında Türkiye-ABD ilişkileri tarihimiz boyunca ilk sefer gerginleşmiyor. Hiçbir zaman ABD-Türkiye ilişkileri bir lineer çizgi takip etmedi, inişli çıkışlı bir seyir takip etti. Ben ABD’nin Türkiye gibi bir ülkeyi, Orta Doğu’da bir müttefik olarak kaybetmeyi göze alamayacağını düşünüyorum. Sonuçta cesaretle, kararlılıkla ve rasyonel olarak bu saldırıları karşılıyoruz, karşılamayı kararlılıkla sürdüreceğiz ve inşallah Türkiye buradan kazançlı çıkacaktır.
– ABD’nin Kudüs ve Filistin politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İsrail’deki yönetim bölgeyi bu vaziyette bulmuşken altın vuruşu yapmak istiyor. Geçmişte Kuveyt’in işgali, arkasından Irak’ın işgaliyle birlikte gelen süreçte bölge ülkeleri paramparça oldu, dağıldı ve işte Suriye’ye bakın, Irak’a bakın, bölgenin temel ülkeleri problemli hâle geldi. İsrail’deki Siyonist yönetim de elini ovuşturarak, gülerek olan biteni seyrediyor. İsrail son adımını atmak istiyor. Oyun büyük bir oyundur. Bu oyun içinde hem bölgedeki çatışmadan, bölge ülkeleri arasındaki ihtilaflardan, hem de ABD’nin fiili varlığından büyük bir şekilde istifade ediyor. Trump yönetimini bir şekilde Evanjelikler ve ABD’deki İsrail lobisi üzerinden kontrol ederek de bu çatışmayı keskinleştirmek, derinleştirmek ve sonuç almak istiyor. Trump’ın dünya siyaseti ve İsrail’in perde gerisinden büyük bir iştahla son adımları atma arzusu bölgeyi aslında büyük bir çatışma ortamının içerisine sürüklüyor.
– Türkiye bu konuda ne yapacak?
Bizim Türkiye olarak tavrımız çok net. Cumhurbaşkanımız İslam İşbirliği Teşkilatı’nın dönem başkanı olarak İslam ülkelerini iki kez toplantıya çağırdı. Her iki toplantının nihayetinde de ortak bildiriye siyasi olarak mükemmel sonuçlar yansıdı. Şimdi bunların takip edilmesi ve İslam dünyasının, hatta dünyada barışı, adaleti, hakkaniyeti savunan, herkesin, Filistinlilerin de kendi topraklarının sahibi olarak o bölgede yaşayacağı bir çözüm konusunda ısrarcı olmaları lazım.
– F35 meselesi ne olacak?
F35 meselesi yine ABD yönetimi, Trump yönetimi tarafından son derece haksız ve ABD’nin de menfaatlerine fayda vermeyecek şekilde istismar edilen bir konu oldu. Türkiye herhangi bir yerden bir mal satın almıyor, Türkiye kendisinin de ortak olduğu bir projede üretilen uçaklardan satın alma talebinde bulunuyor ve bununla ilgili anlaşmalar zaten yapılmış, bir süreç işliyor. ABD yönetiminin aldığı tüm kararlara rağmen de bu süreç devam ediyor. ABD yönetimi diyor ki “Bizden F-35 almayacaksınız, bizden Patriot almayacaksınız, biz size insansız savaş araçları (İHA) vermeyeceğiz. Siz bir şekilde güvenliğinizi sağlayın, teröre karşı mücadele edin. Ayrıca siz S-400 de almayacaksınız, diğer ülkelerden de silah almayacaksınız, hatta kendi silahlarınızı da geliştirmeyeceksiniz. ABD’nin anlaması gereken şey şu: Türkiye artık bir uydu ülke değildir, bir periferi ülkesi değildir. Türkiye kendi hedefleri olan, kendi ayakları üstünde durma becerisini göstermeye çalışan, bunu yaparken de kimseyle bir düşmanlık ilişkisi kurmadan bütün ülkelerle dostluk ilişkisi içerisinde ve dünya barışını sürdürmeye niyetli olan bir ülke. Dolayısıyla ABD’nin önce bunu görmesi lazım… Biz şu an dünyanın en tehlikeli bölgesinde oturuyoruz. Bir yanda vekâlet savaşları, diğer yanda terör örgütleri ve milyonlarca mağdur, mazlum sığınmacı… Onlar masa başında, televizyon ekranlarında “Dünyanın büyük terör örgütleriyle mücadele ediyoruz.” derken Türkiye sahada fiilen onlarca, binlerce insanını şehit vererek terör örgütleriyle mücadele ediyor. Herkes DEAŞ’a karşı edebiyat yapıyor ama DEAŞ’la fiili mücadeleyi sürdüren Türkiye. PYD’yle, PKK’yla, başka terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye. Onlar bizim mücadele ettiğimiz terör örgütlerine her türlü silah ve mühimmatı sağlıyorlar ama Türkiye’nin kendisini koruma hakkı silahların alımına engel koyuyorlar. Bu, doğru bir şey değil, müttefikliğe yakışmaz, ortaklığa yakışmaz, alışveriş hukukuna yakışmaz, karşılıklı mutabakatlara yakışmaz. Ümit ediyoruz ki bu tavırlarından vazgeçecekler.
– Siz ABD’nin oyun oynadığını söylemiştiniz…
Büyük resmi okursak ne olup bittiğini iyi görürüz. Bunların her biri, F-35 meselesi, PYD meselesi, FETÖ meselesi, Kudüs meselesi, hepsi büyük resmin birer parçalarıdır, bu yapbozu görmek lazım. Bu yapbozda, maalesef bölgemizde yeniden bir siyasi/coğrafi yapılanma sürecine girilmeye çalışılıyor. Burada bu oyunları bozacak büyük, güçlü bir Türkiye istenmiyor. Hayır, öyle olmayacak. Biz büyük ve güçlü bir Türkiye olarak yolumuza devam edeceğiz, daha da ileriye gideceğiz, daha da güçlü olacağız.
– AK Parti yerel seçimlere hazır mı?
Bu seçim, her zamankinden daha fazla, yerel adayların çok önemli olduğu bir seçim olacak. Cumhurbaşkanımızın karizması, vasıfları, partiyi sürükleme özellikleri partimizin en değerli kısmıdır. Her adayımızın Cumhurbaşkanımızın bu gücünü, partinin misyonunu taşıyacak potansiyelde olması lazım. Adaylarımızın hem halk tarafından sevilen güçlü adaylar olmasına hem mütevazı adaylar olmasına yani kabiliyetli, kapasitesi yüksek adaylar olmasına gayret edeceğiz.
– Avrupa’dan destekler geliyor, AB ile ilişkiler gelişecek mi?
Vize serbestisi konusunda birçok adım atmamıza rağmen AB, özellikle o günlerdeki seçimler esnasında yükselen aşırı ırkçılık dolayısıyla Türkiye’nin yerini, rolünü görmezden geldi. Ortada somut iki şey var: Kaçak göçmenler meselesiyle mücadele, vize serbestisi. Bunun üzerinden AB ile ilişkilerimiz bir şekilde yeniden güçlendirilebilir. Özellikle ABD yönetiminin ülkemize yönelik yanlış ve haksız karar ve tutumları karşısında İngiltere’nin, Almanya’nın, Fransa’nın ve diğer bazı Avrupa ülkelerinin resmi düzeyde vermiş oldukları destekleri de anlamlı ve önemli bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.
– Türkiye’nin bölgedeki önemi nedir?
Türkiye’nin alternatifsiz olmadığını görmeleri lazım… Bu, birilerini kızdırmak için ya da laf olsun diye söylenmiş bir söz değil, bu bir gerçek… Dış politika alternatifi Türkiye kadar çok olan başka bir ülke yok. Biz bir zamanlar, eski Türkiye’de olduğu gibi tek bir ittifaka mahkûm ve mecbur değiliz. Jeostratejik bakımdan dünyanın en önemli, en hassas noktasında oturuyoruz. Ama asla başkasından gelecek ianeleri, yardımları bir köşede el avuç açıp bekleyen bir Türkiye olmayacağız asla böyle hareket etmeyeceğiz. Kendi gücümüzü, bütün imkânlarımızı kullanarak daha da gelişecek ve büyüyeceğiz.
– İdlib kaynıyor, ne yapılmak isteniyor?
İdlib meselesi bizim çok hassas olduğumuz bir nokta. Yani hiç kimsenin bir oldubitti içerisinde olmaması lazım… Gerçekleşecek herhangi bir ölçüsüz güç kullanımı -zaman zaman maalesef rejim uçakları tarafından da bombalanıyor- önümüze büyük bir sivil kaybı olarak çıkacak. Rusya’nın da, ABD’nin de ilgili bütün tarafların da artık herhangi bir şekilde Suriye’deki karışıklığı artıracak, daha da içinden çıkılmaz hâle getirecek bir adım atmaması lazım. Eğer böyle bir adım atılırsa zaten kördüğüm haline gelmiş olan Suriye meselesi daha da karmaşık hâle gelir. Bunun en büyük zararı da bu adımı atan ülkelere olur. Eğer Suriye barışı bir an evvel tesis edilemezse korkarım ki büyük güçlerin devrede olduğu bölgesel, belki de küresel bir savaşın fitili ateşlenir.
– MHP ’nin af talebi devam ediyor, orta nokta bulunabilir mi?
MYK’da gündeme geldi. Şu anda Ak Parti’nin, hükümet partisinin gündeminde af konusu yoktur. Dolayısıyla bizim için değerlendirme dışı olan bir konudur.